Galata Sarayı Ocağı,
Galata Sarayı Medresesi, Mekteb-i Sultani, Galatasaray Lisesi ve
Galatasaray Üniversitesi
|
Galata Sarayı Humayun Mektebi adıyla
da bilinen bu kurum enderuna (saray mektebi) üst düzeyde eğitimli
görevli yetiştirirdi. O yıllarda enderun, Osmanlı sarayında
padişahın günlük yaşamını geçirdiği,
sarayın eğitim birimlerinin, kütüphanenin, hazine odasının
yeraldığı büyük bahçe içine kurulu bir kompleksti.
Ve burada, başta padişah olmak
üzere, saraydaki diğer görevlilerin danışabileceği,
bir çok alanda bilgi sahibi kişiler hizmet vermekteydi. Bu kişilerin
eğitimi ise 15. yüzyıl sonundan (1481) 18. yüzyıl
(1715) başlarına kadar işlevini sürdüren Galata Sarayı
Ocağı 'nda veriliyordu.
Evliya Çelebi 'nin aktardığı
üzere; sultan II. Beyazıd (1481 - 1512) bir kış günü
Galata sırtlarında avlanırken son derece bakımlı
büyük bir bahçe içinde köhnemiş küçücük bir kulübe görür.
Kulübenin sahibi Gül Baba ile tanışan padişah, onu bahçeye
gösterdiği özenden dolayı ödüllendirmek ister ve Gül
Baba'nın isteği üzerine bu bahçeye bir mektep ve bir darülşifa
(hastane) inşaa ettirir.
Hikaye her ne kadar bize okulun bir
dilek üzerine kurulduğunu söylese de biz biliyoruz ki; İstanbul'u
alan Fatih, antik kültürün izlerini taşıyan bu şehirde
kuracağı devletin payidar olabilmesi, mesela bir Bizans İmparatorluğu
gibi bin yıl yaşayabilmesi için, önceki kültürleri araştırmakta
ve sürekli verdiği talimatlarla çevrilen klasik eserleri
okumaktaydı. İşte bunlardan biri olan Platon'un ( Eflatun
MÖ 427 - 347) "Devlet" adlı eseri; devleti ancak
filozofların yönetebileceğini yazmaktadır. Peki Osmanlı'nın
yükselmeye başladığı o yıllarda devleti yönetecek
filozoflar nasıl yetiştirilecekti? Saray Okulu vardı
ancak bu okula gelecek öğrencilerin ilk ve orta öğrenimleri
nerede verilecekti? İşte bu düşüncelerin neticesinde,
II. Bayezıd, babası Fatih'in idealindeki okulu "Galata
Sarayı Ocağı" adıyla kurarak Osmanlı Saray
eğitiminin önemli bir parçasını oluşturmuş
oluyordu.
1675 yılına gelindiğinde
ise, ocaktaki içoğlanlardan yeteneklileri saraya alınırken
diğerleri süvari bölüklerine dağıtılır ve
kurum on yıllığına tasfiye edilir. 1715 yılında
yeniden açılan ocak, tekrar acemioğlanların
eğitimini üstlenir.
|
1820 yılına dek Osmanlı'nın
en önemli kurumlarından biri olan Galata Sarayı Medresesi bu
yıldan sonra Tıbbiye ve Askeri Kışla olarak kullanılır.
Sonraki yıllarda gün geçtikçe önemi
ve işlevi artan kurum, Osmanlı'da Batılılaşma döneminin
ve Tanzimat uygulamalarının bir sembolü olur. Çünkü bu kez
de Osmanlı'da hukuksal, siyasal, ve sosyal alanda gerçekleştirilecek
yenilikleri yaşama geçirecek aydın kadrolara ve bu kadroların
yetiştirilmesi için, geleneksel eğitimin dışında
batılı programları da bünyesinde barındıran
bir eğitim kurumunua ihtiyaç vardır. Bu amaç doğrultusunda
1 Eylül 1868'de sultan Abdülaziz 'in katıldığı bir
törenle Mekteb-I Sultani adıyla kurum yeniden faaliyete geçer. Dönemin
Paris Büyükelçisi Cemil Paşa ile Hariciye Nazırı Fuad
Paşa 'nın çabalarıyla kurum Fransa'daki lise eğitimine
denk ve aynı kalitede öğrenci yetiştirir. Ve bu öğrencilerin
arasında katolik, ortodoks ve musevi öğrenciler de vardır.
9 - 12 yaşlarında, öğretime başlayabilen bu öğrenciler
dil durumlarına göre fransızca ya da türkçe hazırlık
okumaktadırlar. 1908 yılında müdür Tevfik Fikret Bey
'in yaptığı yeniliklerle; ilk, orta ve lise için 3'er yıllık
program hazırlanarak eğitim süresini 9 yıla çıkar.
Ayrıca Farsça, Arapça, İtalyanca, Latince, Rumca, Ermenice
ve Almanca dersleri isteğe bağlı olarak seçmeli ders
statüsüne getirilirken, piyano ve keman dersleri de programa dahil
edilir.
1924 yılında kurum,
Galatasaray Lisesi adıyla ve Cumhuriyet devrimlerine uygun olarak eğitime
başlar. Tenefüslerde Fransızca konuşma zorunluluğu
kaldırılır ve genel kültür dersleri Türkçe verilmeye
başlar. 1965 yılında okula kız öğrenciler
de alınmaya başlanır. 1968 yılında Mektebi Sultani'nin 100. Kuruluş yılı kutlamaları
nedeniyle dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Charles De Gaulle
liseyi ziyaret eder. 1975'de ise kurum, Anadolu Lisesi konumuna
getirilir ve eğitim 8 yıl olur. Son olarak, 14 Nisan 1992 yılında
Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterand ile 8. Cumhurbaşkanı
Turgut Özal arasında imzalanan protokolle ilkokul ve üniversite eğitimini
de kapsayan Galatasaray Eğitim Öğretim Kurumu (GEÖK) hayata
geçirilir.
|
Galata Sarayı Ocağı ve
Medresesi 1481-1868
|
II. Bayezıd döneminin ilk yıllarında
kurulan Galata Sarayı Ocağı, Topkapı Sarayı içindeki
Enderun öğrencilerinin ilk ve orta öğrenimlerini aldıkları
bir kurumdur. Bilindiği üzere Enderun öğrencileri "acemioğlanlar"
adı altında Edirne Saray Okulu, İbrahim Paşa Ocağı,
İskender Çelebi Sarayları ve Galata Sarayı Ocağı
'nda eğitilen devşirme öğrenciler arasından seçilirlerdi.
Bu okulların yetiştirdiği çocukların her alanda
Osmanlı Devleti'ne uyum sağlayabilmeleri için, adı geçen
okullarda; Türkçe, Arapça ve Farsça başta olmak üzere, öğrencilerin
yeteneklerine göre musıki, güzel yazı dersleri ile ata
binmek, cirit, ok atma gibi geleneksel oyunların da dahil olduğu
spor dersleri verilmekteydi. Bu eğitimi başarıyla
tamamlayanlar arasında yapılan seçimle de öğrencilerin
bir kısmı Enderun'a giderken bir kısmı ise kapıkulu
olarak görev alırlardı. Osmanlı Devleti'nin bu açıdan
uzun süreli en önemli kaynağı olan Galata Sarayı Ocağı,
başarısını kuşkusuz iç düzeninde oluşturduğu
disipline borçluydu. 200'er kişilik üç koğuşu, 1 camii,
1 hamamı ve bir darülşifayı bünyesinde kapsayan ocak,
biri "başağa" olmak üzere 22 ağa ile idare
ediliyordu. Bunların dışında ocakta bir cerrah, bir
hekim, bir eczacı, bir katip, bir imam, bir ekmekçi, bir tellak ve
bir çamaşırcı bulunuyordu. Okulun eğitim kadrosu
ise Saray'dan ödenekli
|
hocalardı. Hocalar günde 7 akçe
maaş alırlardı. Her öğleden sonra düzenli yapılan
yarışlar ve spor çalışmaları dışında,
okulda yaşanan en canlı günler her salı yapılan öğrenci
- veli buluşma günleriydi. 17. yüzyılda başgösteren
imparatorluk içi karışıklıklar ve ödenek
yetersizliğinden, öğrencilerin bir kısmı kapıkulu
ayaklanmasına katılırlar ve böylelikle ocak, İbrahim
Paşa Sarayı Ocağı ile birlikte tasfiye edilir. III.
Ahmet döneminde (1703 - 1730) 1715 yılında yeniden açılan
ocak, doğrudan Silahtarağa'nın kontrolüne verilir. Ocak,
büyük, orta ve küçük olarak üç sınıfa ayrılır.
Okul tekrar eski önemini kazanırken, padişahlar da ocağı
ödülllendirmeye başlarlar. Bu doğrultuda I. Mahmut döneminde
(1730 - 1754) saraydan gönderilen yüzlerce kitapla zengin bir kütüphane
kurulur. Ne varki, 1820'de çıkan Tophane Yangını'na
kadar sorunsuz giden eğitim kısa bir kesintiye uğrar. II.
Mahmut döneminde (1808 - 1839) kagir olarak yenilenen bina, Osmanlı
sisteminde enderunun kaldırılmış olması
nedeniyle, 1834 yılında dağıtılır. Binaların
bir bölümü ise Mekteb-i Tıbbıye'ye verilirken, bir kısmı
da kışla olarak kullanıma açılır. 1865'e
gelindiğinde İstanbul'daki tüm askeri okulların (Bahriye,
Harbiye, Tıbbıye ve Mühendishane) hazırlık sınıfları
bu çatı altında toplanmıştır.
|
Mekteb-i Sultani 1868 - 1923
|
1 Eylül 1868 yılında sultan
Abdülaziz tarafından kurulan Mekteb-i Sultani, ilk kuruluş
sebebine yakın bir sebeple, yine devletin önemli kademelerindeki eğitimli
eleman açığını kapamak amacıyla hizmete başlar.
1800'ler Osmanlı'nın Batı karşısında güç
kaybetmeye başladığı yıllardır. Bunun
neticesinde devleti yenilemek üzere önce Tanzimat Fermanı (1839),
ardından Islahat Fermanı (1856) ilan edilir. Ancak, istenen
kapsamda geliştirilecek, Batılılaşma hareketinin
esaslarını uygulayacak kadrolara gereksinim vardır.
İşte bu kadroların kaynağı ise yeni düzenlemesiyle,
Türkçe ve Fransızca eğitim veren Mekteb-i Sultani'dir. Fakat
bu kez okul önceki dönemlerinden farklı olarak her dinden öğrenci
kabul etmektedir. Bu durum ise, her dinin ruhani liderlerinin tepkisini
çekmektedir. Nitekim, Papa IX. Pius Osmanlı uyruğundaki
katoliklerden çocuğunu Mekteb-İ Sultani'ye gönderenleri
aforoz edeceğini açıklar. Ardından, Rum Patriği
Yunanca eğitim verilmediği gerekçesiyle okulu yasaklarken,
Hahambaşı da okul müdürünün Fransız olması
bahanesiyle musevilerin okula gitmesini onaylamadığını
açıklar. Bütün bunlar peşpeşe gelişirken Şeyhülislam
da hıristiyanlar ile müslümanların birarada bulunmasının
sakıncalı olduğunu ve okulun derhal kapatılması
gerektiğini söyler. Tüm bu tepkilerin yanısıra, Osmanlı
İmparatorluğu'nun Fransa ile yakınlaşmasından
rahatsız olan Rusya da gönderdiği elçi ile Rusça eğitim
veren bir okul açılmaması halinde Mekteb-i Sultani'nin kapatılması
konusunda nota verir. Ne var ki bunca tepkiye rağmen okul açılır
ve o dönemde henüz Fransa'da bile uygulamaya geçmemiş olan, dini
eğitimin esas alınmadığı laik sistemde eğitim
başlar. Böylece Osmanlılık anlayışını
yansıtan, herkesin kendi dinini bir başkasına kabul
ettirme çabası taşımadan kendi ibadetini özgürce
yapabileceği bir kurum oluşturulmuş olur. 600 öğrenci
ile ilk eğitim yılına başlayan Sultani'de yatılı
öğrencilerden yıllık 45 altın, gündüzlülerden
ise 10 altın alınıyordu. Fakat ücretlerin bu denli yüksek
olması müslaman aileleri zora sokar ve devlet 150 öğrenciye
burs vermeyi kabul eder. En erken 9, en geç 12 yaşındaki çocukların
kabul edildiği okulda, dil durumlarına göre Türkçe ya da
Fransızca
|
hazırlık sınıfı açılır.
Bunun dışında öğrencilerin
iyi Osmanlıca öğrenmeleri için Arapça ve Farsça, seçmeli
olarak da Ermenice, Rumca, Bulgarca, İngilizce, İtalyanca,
Almanca dil dersleri programa eklenir. İlk müdür Mösyö De
Salve'nin de çabalarıyla okula ders araç ve gereçlerinden,
karyolalara kadar bir çok eşya Fransa'dan getirtilerek öğrencilere
seçkin bir ortam sunulmuş oluyordu. Ancak 1871 Beyoğlu yangını
sonrasında okul başta gördüğü ilgiyi kaybetmişti.
Bunun yanısıra okulun koruyucularından Ali Paşa ve
Fuad Paşa'nın ölümü, Abdülaziz'in Rusya ile yakınlaşmaları
da okulu olumsuz etkiliyordu. Nitekim ani bir kararla okul Gülhane'deki
Tıbbiye ile yer değiştirir. Okulun tekrar toparlanması
1880'e, Abdurrahman Şeref Bey'in müdürlüğü dönemine kadar
zaman alacaktır. II. Meşrutiyet ilan edildiğinde ise okul
bu kez de 1907 yangını sarsıntısını yaşamaktadır.
Yangının yarı yıl tatili sırasında olması
can kaybını önlemiş ancak, okulun arşiv ve kütüphanesi
de dahil olmak üzere bir çok yer yanmıştı. İki yıl
süren onarımın ardından tekrar eğitime başlayan
Sultani, Tevfik Fikret Bey'in müdürlüğü döneminde yeni düzenleme
ile üçer yıllık Türkçe ve Fransızca programlara ayrılır.
Böylece eğitim 9 yıla çıkar. Piyano ve keman dersleri
sanat eğitimi kapsamında seçmeli olarak verilmeye başlar.
Tevfik Fikret Bey'in yenilikçi kişiliği kuşkusuz okul
tarihinde önemli bir döneme işaret etmektedir. Bugünkü binada
yeralan Büyük Anfi, Tevfik Fikret Salonu, biyoloji, fizik ve kimya
laboratuvarları, resim, müzik atölyeleri bu dönemde eklenen
birimlerdir. Ancak sonraki yıllarda okulu zorlu günler
beklemektedir. Öğrencilerin ve öğretmenlerin Balkan Savaşları'nda
silah altına alınması, 1917'de sadece 5 öğrencinin
mezun olabildiği gerçeğini açıkça ortaya koymaktadır.
Öte yandan, okul İstanbul'a gelen işgalci kuvvetlerin büyük
binalara el koymaları tehditi altındadır. Ne varki, müdür
Salih Arif Bey İngilizler'in okula el koyacağı haberini
alınca Fransızlarla anlaşarak, okulun Fransızlar
tarafından işgal edildiğini duyurur. Neticede İstiklal
Caddesi üzerinde Galatasaray Karakolu ve postaneden başka tek Türk
bayrağı çekebilen bina Mekteb-i Sultani olur.
|
Galatasaray Lisesi - Cumhuriyet Dönemi
|
Kurtuluş Savaşı sırasında
bu kez gönüllü olarak yine cephede yeralan Mekteb-i Sultani öğrencilerinin
bir kısmı geri dönmese de, ulusal zafer her yerde olduğu
gibi okulda da büyük bir sevinçle karşılanır. Bundan
sonra artık okul, "Galatasaray Lisesi" adıyla genç
cumhuriyetin çağdaş eğitim birimlerinden biri olarak
yerini alacaktır. Tevhid-I Tedrisat
Kanunu uyarınca eğitimde birlik sağlanması için sübyan
mektepleri, medreseler ve azınlık okulları arasında
dini eğitim verenler kapatılırken Galatasaray Lisesi,
1868'den bu yana sürdürdüğü laik kimliği sayesinde bazı
değişikliklerle ayakta kalmaya devam eder. Tenefüslerde Fransızca
konuşma zorunluğu kaldırılır ve kültür
dersleri Türkçe verilmeye başlanır. Eğitime büyük önem
veren Atatürk'ün liseyi iki kez ziyaret etmesi kuruma verdiği önemi
ortaya koyarken, çevresindeki mebusların çoğunluğunun
Galatasaray mezunu olduğu unutulmamalıdır.
|
1965 yılında
okula kız öğrenciler de alınmaya başlanır.
Böylece Galatasaray Lisesi çağdaş
eğitimin ön gördüğü karma sisteme geçerek bu alanda
muhafazakar tutumlarını yakın geçmişe kadar sürdüren
diğer köklü okullara da öncülük etmiş olur. 1968 yılına gelindiğinde Mekteb-i
Sultani'nin kuruluşunun 100. yılı sebebiyle Fransa
Cumhurbaşkanı Charles De Gaulle okulu ziyarete gelir. 1975 yılında
ise okul Milli Eğitim Bakanlığı'nın uygulamalarına
bağlı olarak Anadolu Lisesi statüsüne getirilir eğitim
süresi 8 yıla iner. Son olarak 14 Nisan 1992 tarihinde, Fransa
Cumhurbaşkanı François Mitterand ile 8. Cumhurbaşkanımız
Turgut Özal arasında imzalanan protokolle, 1969 yılında
kapatılan ilkokul bölümü ile üniversite kısmını
da kapsayan Galatasaray Eğitim Öğretim Kurumu, kısa adıyla
GEÖK eğitim hayatına başlar.
|
|